SURRE: HARAMEYN'E HÜRMETİN İFADESİ

"Sürre", en çok kullanılan manâsıyla "içi para dolu kese" yani "para kesesi" demektir.

Osmanlı döneminde zenginler, şehrin fakir fukarası ile âlimlerini ve leylî medrese talebelerini iftara dâvet eder, iftardan sonra da onlara altın dolu küçük kesecikler verirlermiş. Buna halk, "diş kirası", mollalar da "sürre" derlermiş.

"Sürre" kelimesi, asıl mânâsını tarihimizdeki sürre alayı" (Surre-i Hümâyûn) vesilesiyle kazanmıştır. "Surre-i Hümâyun", Osmanlı padişahları tarafından Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'ye gönderilen para ve hediyelere denir. Bu hediyelerin nakit olanları küçük keseciklere konulduğu için bu adı almıştır.
Her yıl, Receb ayının on ikisinde Topkapı Sarayı'ndan bir kervan ile yola çıkarılan "sürre", bir sürre emîni riyasetinde aylarca yol alarak "Harameyn-i Şerîfeyn"e ulaşırdı.

Tarihte ilk "sürre alayı", Abbasî halifelerinden el-Muktedî Billâh tarafından tertip olunmuştur (923-924). Osmanlı Devletinin sürre geleneği Çelebi Mehmed ile başlar. Teberrû' mahiyetindeki bu surreler, Yavuz'un mukaddes emânetleri ve hilâfeti Osmanlı'ya devralmasından sonra resmî bir vazife ve siyasî bir icap keyfiyetini kazanmıştır. Hicaz ahâlisinin "Sadakat-ı Rûmiyye" diyerek yolunu gözlediği bu vâridât, petrolü, hac gelirleri olmayan bedevî Araplar için hayatî ehemmiyet taşımıştır. Her'yıl tedricen artırılan sürre tahsîsâtı, Sultan II. Abdülhamid Han devrinde 3.514.000 kuruşa kadar çıkmıştır. İngilizler'in Arap kabilelerini Osmanlı'ya karşı ayaklandırmalarına kadar bu âdet devam etmiş ve 1918'de cihad için bile para bulamayan Osmanlı, 3.650.000 kuruşluk bir sürre alayı çıkarmayı ihmâl etmemiştir.
Süveyş Kanalı'nın açılmasından sonra, eskiden karayoluyla giden "surre"nin yola çıkış tarihi, 14 Şabana tahvil olunmuştur.

Osmanlı payitahtında sürre alayının yola çıkışı bir bayram havası taşırdı. Kendisini Hâdimü'l-Harameyn (Mekke ve Medine'nin hizmetkârı) gören Osmanlı padişahları, halkın katkılarını da geri çevirmez, sürre alayına dahil ederlerdi. Buna göre günler boyu Topkapı Sarayında toplanıp biriken nakit ve hediyeler, develere yüklenir ve padişahın atanlarını taşıyacak deve, kızlarağası tarafından yularından tutularak herkesin görmesi için dîvan önünde dolaştırılırdı. Bundan sonra sürre alayı, o yıl sürre emîni seçilen yaşlı ve pek itimat edilir bir zâta teslim ile Kur'an'dan aşırlar okunup na'tlar söylenerek Beşiktaş'a doğru yola çıkarılırdı. Topkapı'dan Beşiktaş'a kadar olan yolda sürre alayına halkın tahsis ettiği yüklü katırlar ve hediyeler de eklene eklene kervan iyice büyür ve alayın geçtiği yollar birer bayram şenliği gibi halkın akın akın temaşasına sahne olurdu. Hicaz'a gidecek sürre develeri süslenir üzerlerine halılar, ipekliler örtülür, boyunlan baldırları takılarla donatılır, kiralanırdı. (Bu geleneğin hâtırası olarak dilimizde, sürre devesi gibi benzetmesi yapılır. Hâlâ kullanılan bu tâbir, her boyayı sürünüp sürüştüren, her süsü takıp takıştıran hanımlar hakkında kullanılır.) Alayın başında atlı 12 çavuş, ardında yaya baltacılar, sonra kapıcıbaşı bulunur, sonra sürre emîri ile sürre kâhyası ve gösterişli sürre develeri yürürdü. Padişahın surresini hâmil devenin etrafında 30 kadar baltacı, ardında da Mekke ve Medine fakirlerine dağıtılacak para ve malları taşıyan katırlar ve nihayeti halk topluluğu ile bir çeşit resmî geçit gibi Beşiktaş'a kadar gelir, buradan deniz yoluyla Üsküdar'a geçerdi. O gece Üsküdar'da konaklayan sürre alayı, ertesi gün yine bayram kalabalıkları arasında Harameyn'e selametlenir, ardından dualar okunarak gönüllere aydınlık olurdu.

Sürre alayları, geçtikleri yerlerde büyük saygı ve sevgi tezahüratına şahit olarak aylar süren yolculuklar yapmışlardır. Mukaddes topraklara emânetleri ulaştıran ve asırlar boyu hiç eksilmeyen bir alâka ile yaşayan bu asil an'ane, Osmanlı'nın ihtişamlı bir sayfasını ve binlerin onbinlerin gönlünü süslemiştir. Bu vesile ile yapılan pek çok eski gravürlerde bu ihtişamı görmek mümkündür.

Fazilet Takvimi