Vatikan Müzesi

Vatikan müzesi, 930 nüfusuyla, Roma topraklarının içinde bulunan, Hristiyan dininin Katolik mezhebinin merkezi olan Vatikan Devletinde bulunuyor. Vatikan müzesinin ne kadar görülmeye değer olduğunun tartışması olamayacağından, ilk Roma gezimde beni oldukça heyecanlandırmıştı. Âmâ Roma’ya ilk gidişimde gerçekten de söylentilerde olduğu gibi, müzenin önünde 3 km’ye yakın, Vatikan’ın sınırlarını çevirebilecek uzunlukta bir kuyruk vardı. Oraya vardığımız saat de geç olduğundan, bir de müzeyi gezmek için geniş saatlere ihtiyaç duyulduğundan müzeyi gezemeden Roma’dan ayrılmak zorunda kalmıştım. İkinci Roma gezimde ise, ilk tecrübeme dayandırdığım büyük telaşıma karşılık olarak kapıda beş kişi bile beklemiyordu. Müzeye girişte uluslararası öğrenci kimliği kabul görüyor ve yanlış hatırlamıyorsam öğrenci için fiyat 8 Euro, tam için 15 Euro civarlarında.

Vatikan Müzeleri Papa Julius II (1503-1513) tarafından toplanan bir grup heykellerin bugün "Cortile Ottagono" müze kompleksi içinde yerleştirilmesiyle ortaya çıkmış. Bir müzenin kendisinin de tarih olması böyle bir şey heralde J Vatikan müzesini gezmek oldukça zor çünkü Vatikan Müzesi içinde farklı kurumlu müzeler olduğundan biraz karışık. Müzeyi gezerken ‘klasik eserler koleksiyonu, epigrafi koleksiyonu, Mısır Antik Müzesi, Lateran Profone Müzesi (Roma dönemine ait kabartmaların, heykellerin, mozaiklerin, antik heykellerin özellikle lahitlerin, Hristiyan içerikli yazıların olduğu kısım),Goblen halı galerisi, haritalar galerisi, Sobieski Odası (Rafael Stanze tarafından döşenen),tabiî ki Sistine Şapeli, etnografi bölümü, Etrüsk müzesi, modern ve çağdaş dini sanat koleksiyonu’ bölümlerini görülebiliyor.

Vatikan müzesinde aslında sadece bölümden bölüme gezilmiyor, tarihten tarihe atlanıyor. Uygarlık tarihinde yolculuk resmen. Roma’nın zaten uzun tarihi, mistik dini, mitolojiye dayanan hikâyeleri resimlerle, heykellerle, fresklerle baktığımız her yerde. İtiraf etmek gerekirse, o kadar çok heykel vardı ki bir süre sonra heykelleri ayırt edemez oldum. Sonuçta nerdeyse hepsinin bir eli, kafası ve ayakları var JBence müzeyi tam hakkıyla anlamak için sanat tarihi ve uygarlık tarihi bilgisinin ortalamanın üstünde olması gerektiği bir gerçek. İçerisindeki bölümlerden Mısır antik müzesi bölümü oldukça ilginç; mumyalar, mısırlılara ait figürler, kullandıkları eşyalar insanı oldukça şaşırtıyor. Sobieski Odası, duvarlarıyla, tavanlarıyla, resimleri ve resimlerin anlattıklarıyla katogorize edilebilecek gibi değil. Bu odalar Rafael (1483 - 1520 tam adıyla Rafaello Santi, İtalya Urbino doğumlu ressam ) tarafından döşenmiş. Rafael odalarında nereye bakacağımı, hangisini anlamaya çalışacağımı düşünürken kargaşa içine düşmüştüm baya J Ufak bir kendini kaybetme durumu elbet yaşanıyor. Halı koleksiyonlarındaki bölümündeki halılar, halı değil onlar da bir adet tablo zaten ama gene de beni en çok etkileyen bölüm haritalar kısmı oldu. Dünya haritasını ezbere bilmeyi geçtim, şu an google earth programıyla dünyanın her noktasına anında ulaşabiliyorken, o zamanın keşifleriyle aynı dünyayı farklı algılarla görmek çok eğlenceliydi. Sistine Şapelini ise, bu yolların hepsinin sonuna koymuşlar. Açıkçası çılgın kalabalık, başlamış olan açlık, kültür patlaması verdiği yorgunluk Sistine Şapeli heyecanını gölgeleyebiliyor. Nitekim ben de gölgeledi. Bitmeyen kalabalık en güçlü halini tabiî ki de şapelde alıyor. Sistine Şapelinin büyüsünden bahsetmeden önce, şapeli daha sağlıklı görebilmek adına şapele giden kısa yoldan, müzeden önce orası gezilebilir ya da şapele girmeden, Vatikan müzesinin güzel çimlerinde yemek yenip dinlenip öyle tekrar girilebilir diye küçük tavsiyemi vermeden geçmek istemedim:)

Sistine Şapeli 1473 yılında inşa edilip adını Papa Sixtus IV’den almış ve 1505 yılında Papa Julius tarafından Michelangelo’ya (Michelangelo Buonarroti (6 Mart 1475 – 18 Şubat 1564) Ünlü İtalyan Rönesans dönemi ressam, heykeltıraş, mimar ve şairi) tavan resimlerinin siparişini vermiş.3 yıl sonra göreve başladıktan sonra 520 metrekarelik alanda dört yıllık çalışmayla bitirmiş. Michelangelodan şapel için Kıyamet Günü’nün tasvir edilmesi istenince Meryem’in Göğe Yükselişi, İsa’nın Vaftizi ve Musa’nın Hükmü’nün anlatıldığı fresklerle tamamlamış duvarı. Kıyamet Günü rönesansın en önemli eserlerinden kabul ediliyor. Sanatın herkes tarafından nasıl algılandığını sorgulamak istesek öznel bir tartışma olur ama Sistine Şapeli yüzyıllardır gören herkesi eminim büyülüyor. Şapelde Michelangelo dışında tabi tahmini 10 sanatçı daha çalışmış ama üzülerek söylesem de Michelangelo’nun yanında figüran kalmışlar. Şapel Papa’nın da seçildiği yer olduğundan aslında oldukça mistik bir yer, bir de inanılmaz bir sanatla buluşunca duvarlar tavanlar içinde kayboluyor insan. Ben şapele ilk girdiğimde tavana baktığımda ne diyeceğimi bilemediğimden nasıl yanı, yok artık, nasıl yapmış ki tavana bunları gibi şaşkınlık cümlelerimin hepsini sıraladım JO an istedim ki aslında herkes çıksın azıcık kişi kalalım yere oturalım rahat rahat saatlerce tavana bakalım. Her yerde insan. Zaten Vatikan müzesinin ziyaret verilerine göre dünyada en çok görülmüş olan eser olarak tavandaki resimler kayıtlara geçmiş. Mekânın tadına varmak adına Michelangelo’yu tavanda resim yaparken hayal etmek kalabalığı biraz unutturmuştu bana J Müze dışında ibadet edilen bir yer olsaydı sadece, eminim ki bir sürü mucize yaşanırdı atmosferden dolayı JHer karesini unutmamak için defalarca bakmak istiyor insan. Ayrılamasak da bunun bir sonu oluyor elbet. Gün yüzünü görüp mutlu olmuşken tam arkadaşımla çıktığımız da şapelden, en ünlü eserlerden biri olan Ademin Yaratılışı’nı görmediğimizi fark ettik. Binlerce eser gör onu görmeden çık. Kalabalığa, açlığa, yorgunluğa bağlıyorum tamamen J Ama yılmadık tekrar geri döndük, müzenin içindeki kestirme şapel yolunu keşfettik(şiddetle önce bu kestirme yoldan şapeli görmenizi tavsiye ediyorum),tekrar girdik, resmi bulup heh oradaymış işte diye söylenip bir kere daha büyülendikten sonra görevimizi başarılıyla tamamlamış olduk :)

Vatikan müzesini gezmek özverili bir iş. Vatikan müzesi için ‘baş döndürücü’ kelimesini gayet gerçeklik içinde iç rahatlığıyla kullanabilirim :) Çünkü ister kalabalıktan olsun, ister eser yoğunluğundan kültür patlamasına neden olduğu için olsun, ister çok acıkmış olmaktan olsun, ister sanatın ‘baş döndürücü güzelliğini’ keşfetmekten olsun başınız içeride bir kere bile olsa mutlaka dönecektir :)