HAREM DAİRESİ

Girilmesi yasak olan yer anlamına gelen Topkapı Sarayı Harem Dairesi, 16. Yüzyılda kurulmuş ve giderek genişlemiş. Harem kısmı tümüyle Haliç kıyılarına bakan, boğaz rüzgârlarına korunaklı bir konuma sahip aynı zamanda önünde Haliç’e dek uzanan, saray kadınlarının gezinmeleri için bahçeler bulunan bölüm olarak tasarlanmış. Harem, Karaağalar Bölümü, Kadınlar Bölümü, Padişah Bölümü olmak üzere üç bölümden oluşup, bu bölümde yaşayanlar için 400 oda, hamamlar, helâlar, cariyeler için bir hastane ve mutfaklar inşa ettirilmiş. Saray içinden Harem Dairesine, arabalar, kuşhane, olmak üzere üç kapıdan giriş sağlanmış, etrafı, odalar, revaklarla, taşlıklar çevrilmiş.
Sarayın kontrol kulesi ve padişahın divan toplantılarını izlediği odanın karşısında ki kule kapısı, taşlığın sol tarafında olup, sağ tarafta üç katlı Harem Ağaları Koğuşu bulunuyor.
Haremde kadınların yaşadığı bölümler Valide Sultan Taşlığı, Cariyeler Taşlığı, Gözde ve İkballer Taşlığı adıyla üç taşlık etrafında kümelenmiş. Valide Sultan Dairesini, padişaha ait dairelerden ayıran ve haremin en büyük mekânı olan bu salon Hünkâr Sofrası adıyla anılıyor. Konser ve gösterilerin yapıldığı bu salonda içinde padişaha ait taht, Valide Sultan, Kadın Efendi, Gözdeler için sedirler yer alıyor. Batı tarafında ziyarete kapalı olan III. Selim ve I. Abdülhamit odaları bulunuyor.
Sultan III. Murat tarafından yaptırılan Padişah Dairesi, köşk mahiyetinde olup, çeşmesi, şöminesi, baldakinleri, çinileri ve tavan süslemeleri ile 16. yüzyıl özellikleri taşıyor. III. Ahmet’in ilave ettirdiği yemek odası, duvarlarında bulunan meyve tasvirleri nedeniyle Yemiş Odası olarak anılıyor. 17. yüzyılda değişikler yapılarak kuzey kısmına veliaht dairesi eklenmiş, birbirinden geçişi olan bu iki mekânda çiniler, alçı pencereler, sedef dolap kapakları, şömineler, pencere içi çeşmeler görülüyor.
Veliaht dairesinden çıktıktan sonra, sol tarafta gözdeler ve ikballere ayrılan daireler, Kuzeyde Sultan Abdülhamid’in Mabeyn dairesi bulunuyor. Haremi bir uçtan diğer uca geçen dar geçit ise, Karaağalar Taşlığı ile Kutsal Emanetler dairesinin terasını birbirine bağlıyor. Bayramlarda padişahın buradan geçerken cariyelere altın serptiği ve bu yolun Altın Yol olarak anıldığı iddia ediliyor.