İSTANBUL'UN FETHİ

İstanbul'un fetih gününün arefesinde Türkmen atına binen genç Fâtih hücum hattını boydan boya teftiş ederken, tepeden tırnağa beyazlar giydiği için "Ak Şemseddîn" denilen ak sakallı veliyyullâh da saf saf dolaşarak Hakk'ın askerlerine şahâdet lezzetini telkîn etmiştir.

Türk ordusunun serdarı Fâtih Sultan Mehmed'in ipek ve sırma işlemeli büyük ve kırmızı otağı Topkapı'nın ilerisindeki Maltepe hizâlarındadır: Başkumandan sıfatıyla bütün kara ve deniz cephelerini idâre eden Fâtih, Edirnekapı ile Topkapı arasındaki merkez cephesini bizzat idare ettiği halde diğer cepheleri paşalar vasıtasıyla idare etmiştir; merkez cephesinin mevziî olarak sağ ve sol cenahlarını Vezîr-i A'zam Çandarlı Halil ve Vezir Sarıca Paşalar idare etmişlerdir.

Bu merkezin sağ tarafında Marmara sâhiline kadar uzayan ve umumî cephenin sağ cenahını teşkil edip Anadolu askerleri tarafından tutulan mıntaka Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa'nın ve merkez cephesinden Haliç sahiline kadar uzayan ve Rumeli askerleri tarafından işgal edilen sol cenah da Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa'nın emrindedir.

İstanbul sûrunun karşısındaki bu üç cepheden başka bir de Marmara ve Haliç mıntakalarına ayrılan deniz cepheleri vardır. Bunlardan kara ile alâkadar olmayan Marmara cephesi donanma kumandanı Hamza Paşa'nın idaresindedir; hem kara, hem deniz harekâtına sahne olan Haliç cephesi de Zağnos Mehmet Paşa emrindedir. Umumî hücûmda bütün bu cephelerin hep birden harekete geçmesi emredilmiştir.
Marmaradaki donanmanın vazifesi, sahil boyundaki sûra mümkün olduğu kadar yaklaşıp mütemâdî bir ateş açmaktır. Türk ordusu şafaktan çok evvel ve kuvvetli bir rivâyete göre gece yarısından sonra saat birle iki arasında karanlıkları tekbirlerle inleterek bütün cephe boyunca umûmî hücuma kalkışmış, ilk hamlede iki bin merdivenle elli bin yiğit ileri atılmış, bunlar tekbir getirerek ilerlerken eskiden "Tablhâne" ve ondan sonra "Mehterhâne" denilen ordu bandosu cenk havaları çalmaya başlamış, harbin en şiddetli zamanında bir aralık Ak Şemseddin'le Molla Gürânî ateş hattına atılıp Hak yolunda askere önayak olmuş ve bu umûmî hücum muhtelif dalgalar hâlinde bir iki saat sürmüştür.

Sonra Şâhî denilen büyük toplardan birinin o sırada açtığı bir gediğe saldıran Anadolu Türk neferlerinden "Ulubatlı Hasan" Topkapı sûruna tekbirlerle çıkıp sancak dikerek İstanbul'a ilk giren Türk askeri olmak şan ve şerefini kazanmış, kendisini tâkip eden otuz kadar arkadaşıyla beraber harp ederek içeri girmiş ve bir rivayete göre de sûrun üstünden devrilerek müslümanların asırlardan beri gördüğü büyük rü'yâyı tahakkuk ettirdikten sonra Allâh'ına kavuşmuştur:

- Evlâtlarım, ben de sizinle beraber ölmeye hazırım!" diyen yiğit Fatih yeni bir dalganın en başında kılıcını çekip at sürerek bizzat Topkapı gediğine atılmış, o sırada Edirnekapısı ile Türklerin "Canbazhâne kapısı" dedikleri "Kerkoporta" arasında açılan gediğe hücum edenler iki sûr arasında bir müddet savaştıktan sonra şehrin içine girip Edirnekapısı'ndaki son müdâfileri arkadan çevirmiş ve netice itibariyle Türk ordusu aynı zamanda üç noktadan şehre girmiştir.

Sûrlar zaptedilir edilmez Bizans bayrakları sökülüp atılarak onların yerlerine derhal Türk bayrakları çekilmiş ve bu sırada sûrun üstünden ezan sesleri yükselmeye başlamıştır. (Osmanlı fütuhatında kaleler fethedildiği zaman sûrların üstünde derhal ezan okumak umumî bir an'ane hükmündedir.)

Bu muhteşem fetih manzarasını görür görmez büyük Fâtih, derhâl atından inip sûrun önünde şükran secdesine kapandıktan sonra otağına çekilip devlet erkânının tebriklerini kabul etmiştir. Bu sırada donanma kumandanı Hamza Paşa, Haliç'in ağzındaki zinciri kırdırıp gemilerini içeri sokmuş, mukavemet etmek isteyen bir iki Bizans gemisini batırmış, Haliç'teki sûr kapılarının bir ikisini kırıp bahriye askerlerini o cepheden şehre sokmuş ve Haliç kapılarının bâzılarını da müdâfileri açıp teslim olmuşlardır; aynı gün Fâtih Sultan Mehmed Topkapı'dan şehre girmiştir. Büyük ve muhteşem bir alayla alkışlar içinde şehre giren Fatih geçtiği sokaklarla caddeleri, evleri, konakları çok dikkatle gözden geçirerek ve şehrin harap halinden müteessir olarak Ayasofya'ya doğru ilerlemiştir. (İ.Hâmi Danişmend)

Fazilet Takvimi


Konular